Yirmi dört sene.. Sanırım yeniden bu kadar zamanı, bu dünyada geçirmek ister misin deseler; "seçeneklerimiz bu kadar mı?" diye sorardım. Hiçbir dünün, yarınınla aynı olmuyor bi' kere. Hatta yanından bile geçmiyor belki. Çocukken her şey daha kolay filan da değildi hem. Benim için zordu mesela. Ders çalışmaktan nefret ederdim ama notlarım hep en iyi olmak zorundaydı. Oyuncak arabalardan nefret ederdim ama 3 saat boyunca tek bir arabayı deli gibi sürerdim, yapacak daha iyi bi' şeyim yoktu. Çok sinirli ve sürekli bağırıyor diye babamdan nefret ettim bi' süre. Tam 11 sene düzelmesini beklemiş ve tam düzelecekken belki de, bu sefer onu kaybettim. Annem desen, "Her yere koşuşturup saçını süpürge eden kadın" derim.. Bi' futbolu iyi oynardım, onu da devam ettiremedim. Herkesin benden doktor, avukat vb. mesleklerde olacakmışım gibi beklentileri olmasını hayranlıkla izlerdim. Notlarım aldatmamalıydı kimseyi, ben o kadar zora gelmeyi beceremezdim. Yine de herkesle ve her şeyle at gibi yarışırdım. Koyarlardı beni hipodroma, sür annem sür.. Eğlenceli değildiler vesselam, hiç çatlayarak gülmedim.
Duygusallığımı erken yaşlarımda fark ettim. Saçmasapan bi' sürü şiir yazardım. Hala onları bi' yerde saklıyorum galiba, umarım ortaya çıkmazlar. Sırf bu duygusallık yüzünden kırılmadığım tek bir konu bile yoktu. İşin içine kızlar girmeye başladığında, "tamam sıçtığımızın resmidir." dedim. İlk ilişkimde lisedeydim galiba. Beş kez aldatıldığımı bilmeme rağmen her geri dönüşünde kabul ederdim. O kadar gözüm kara sevmeye meraklıymışım, ya da sanki dünyada tek o kız vardı.. Ama onun sayesinde epey şey öğrenmiştim. Mesela şiirlerim artık daha bir duygusal oluyordu. "Ne yapılmalı, ne yapılmamalı, nelerden hoşlanmazlar" tek tek öğrendim. Karşı cinsle ilk defa tanışıyormuş gibi her şeyi not aldım. Sonra birisi çıktı karşıma, kilometrelerce uzaktan.. Sadece bir fotoğrafına tav olmayı becerdim. Şehri şehrim, yolları yollarım oldu zamanla.. O kadar heyecanlanabileceğimi hiç düşünmezdim mesela. Tamam küçüğüm ama, böyle mi oluyordu bütün ilişkiler? Bir bankta oturmuş, ilk öpücüğünden sonra "Bu aşk mı?" diye sordu. Kalbim yerinden fırlayacak, sesim titrek bi' vaziyette "Evet, bu aşk." diyebildim. Ne anlarım ben aşktan? 17 yaşındayım, en sevdiği sayı. Sadece o an evet diyesim gelmiş.. Yine de hayatımın o dakikadan sonra değişeceğini asla düşünmemiştim. Bir kadın düşünün ki; soluduğu her saniyede özgür olmayı düşleyen ve olamadıkça kafayı yeme durumuna gelen.. 2.5 senenizi onunla geçirirseniz size ne olacağını tahmin ettiniz mi? Ben de edememiştim.. Yine de pişman değilim hiçbir şey için. Bilakis, minnettarım birçok konuda. Hayatı ondan ve onunlayken geçirdiğim zamandan öğrendim. Lise 1'de tuttuğum "Kadınlar" başlıklı notları yırtıp attım, büyüdükçe o kadar basit olmadığını öğrendim zira. Hoş, o zamanlar basit gelmiyordu. Ondan sonra epey kırılgan dönemlerim başladı. Kalemim kuvvetlendi, ben güçsüzleştim. Yazdığım her satırda ona dair bir şeyler vardı, oysa ben başka bir şey anlatıyordum. Şarkılar vardı, dünyada eşi benzeri olmayan.. Bazı şarkılar ona çok benzerdi. Sonrasında kimseyi o kadar sevemedim. Ta ki benim en sevdiğim sayı olan 22 yaşıma gelene kadar..
Her şey muazzam derecede birbirine benzeyip, bi' o kadar da zıttı. Tam aradığım kişi olduğuna karar verdim. Hayatımda ilk defa bi' kararımdan bu kadar emindim. Başlarda olacak yan göremiyordum, beni istememekte ısrarcıydı. Ama bi' o kadar da istediğini fark ettiğimde, elinden tuttum. Kaderim gözümde ilk defa bu kadar netti. Masallara inanmayı yeniden onda öğrendim. Cümleleriyle, şarkılarıyla, tavırlarıyla, her şeyiyle o kadar etkileyici bi' kadın tanımamıştım. İlk görüşmemizde hem çok sıcak, hem de bi' o kadar soğuktu. Soğukluğu kendince kendisini korumasıydı, bu çok fark ediliyordu. Ama o sıcak yönünü istemeyerek ortaya çıkarışı, utangaçlığını gizleyemeyişi, baştan alıcı yönleriydi. Yanımda hep bir kaplan, hem de bi' kedi yavrusu gibiydi. Onunla geçirdiğim tek bir saniyeyi bile unutmam mümkün değil. Bir buçuk sene geçti zira, hiçbir şeyi unutmadım. Evlenmeyi bu kadar çok istediğim tek bir an hatırlamıyorum. Bu sene okulu bitiyor, ben de derslerime yoğunlaşmış durumdayım. Şunun şurasında kavuşmamıza 9 ay kalmışken ara vermeye karar verdi. Karşı koymaya çalıştım, olmadı. Ara vermemizin sebebi; "Beni çok özlüyor olması". Özlüyoruz, uzaklığımız var. Bunu en başından beri bilerek birlikte olduk zaten. Ama eskisi kadar mutlu olmadığını söyledi. Ne diyebilir ki insan bu noktada? Toparlanmaya ihtiyacı varmış. İnsan çok sevdiği birisine karşı bu noktada aciz kalıyor. Zira seninle mutlu olmayan birisine, benimle olmak zorundasın diyemiyorsun. Çelişkiyse bu noktada; insan çok sevdiğini mutsuzluğuyla dahi istiyor. Bana gelirsek, ben o kadar sevmiyor muyum? Ya da onun kadar özlemiyor muyum? Tam tersi, hepsini epey yoğun yaşamaktayım. Yine de saçmasapan tartışmalardan dolayı asla yıpranıp mutsuz olmadım. Bu kadar basit değildi zira sevdiğine karşı güçsüz olmak. Onu düşünmeden geçirdiğim tek bir an yokken, şimdi bi' de o 9 ayı boş boş düşünerek geçirmek zorunda bırakıldım. Yorulmak, sevginin yetersizliğinden bahsetmek, mutsuzluk.. hiçbir şey değil de, bunlar çok koyuyor insana. Ah bir de üstüne "alışırsın" kısmı var ki tadından yenmez. Sanki 2-3 günlük bir ilişkiden çıkıyormuş gibi birlikte olmadan geçireceğimiz zamana alışmak.. Bazen hayal kırıklıkları sadece terk edildiğinde ortaya çıkmaz, asla beklemediğin birisinin birlikteyken verdiği tek başına kararlar da hayal kırıklığına yol açabiliyor. Zira bir buçuk senede harcanan bi' emek varken üstüne mutsuzum denmesi gerçekten can sıkıcı olabiliyor. Yanında olmayı onun kadar istediğin halde kendinden mahrum bırakılması, sevginin bu noktada yetersiz kalması yeterince can sıkıcı olabiliyor hem de.. Ama seviyorsun ya; inanmak ve beklemek yapabileceğin en güzel şey oluyor o noktada. Zira "başka çözüm yolu var mı?" diye sorduğunda, "iyi gelirim sana, daha çok uğraşırım" diyebiliyorsun yalnızca. Bu da çaresizce çırpınmaktan başka bir şey değil. Komik duruma düşüyorsun daha çok.
Sayın 9 ay.. sonunda dünyaya gelen en güzel ve en masum varlığın habercisi. Senden nefret ediyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder