11 Mart 2014 Salı

'size yalan söylediğim için üzgünüm; masallar da dahil, hiçbir şey turuncu değildir.



. ..kendimle tanışalı çok zaman olmadı. sıcak bir ağustos gününde, insanlar güneşin ve denizin keyfini çıkarırken, ben kendimi tanımakla meşguldüm. evet, o insanlardan daha çok keyif aldığımı söyleyebilirim.. zira insanın kendini 22 sene sonra tanıması kolay değildir. hayatın insana sunabilecekleri sınırlıdır ve bu yüzden her fırsattan yararlanmak gerekir. nitekim öyle yaptım. hiç birinizin hayatının kolay olmadığı gibi, benimki de kolay değildi. soracak olursanız, hala değil. olabileceğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz demeyeceğim. pollyanna değilim ama en az onunkadar iyimserim hayata karşı. sanırım en büyük zaaflarımdan biri bu.

. .harika bir geçmişe sahip değilim, geleceğimden beklentilerim de az. zira istediğim şeyler de az ama öz olurmuş, öncelikle bunu anladım.. insanları hep beni sevebileceklerine inandırıyorum, nitekim seviyorlar da.. ama hiçbir zaman vazgeçilmez olmadım. sandığım zamanlar oldu. lâkin sonunda hep o anların acı gerçekleriyle yüzleştim. insanları oldukları gibi sevmek, onları oldukları gibi kabullenmek zor değildi adıma. yine de benim için değişenler oldu, nitekim ben de değiştim. bundan şikayetçi değilim. herkesi kendim gibi de sanmıyorum elbette ve uğrunda değişilebilecek insan sayısı bir elin 5 parmağını bırakın, 2 parmağını dahi geçmez. fakat bazıları öyle çok güven verir ki; inandırırlar, inanırsın. sanırım en büyük zaaflarımdan biri de bu..

. .kendimle tanışmadan öncesinde yazar olmak isteyen bi' adamdım. kaç yaşına gelirsem geleyim, ne iş yaparsam yapayım, harika bir kitap yazıp insanların bunu okumasına sebep olacaktım. dünyanın rengi turuncuydu ve bana göre aksini iddia eden herkes yanlış biliyordu. hatta ben turuncu bulutların üzerinden sekerek giden, turuncu bir kahramandım. kimse inanmıyordu, ben diretiyordum. tam artık turuncu masallarımdan çıkmak üzereyken:-

'biri inandı.
.bu iki masal kahramanı birbirine o kadar çok benziyor ve o kadar iyi anlaşıyorlardı ki; asla ayrılmayacaklarını düşünüyordu herkes, kendileri bile..
ama masallardaki gibi mutlu mesut yaşamadılar.
biri ateşe düştü, diğeri baloncuk olup uçtu.

.işte tam burada uyandım. dünyanın rengi turuncu değildi, o dünya yerinde dahi değildi. ben de o dünyanın turuncu bulutları üstünde seke seke giden turuncu kahramanı değildim. tek fark ettiğim şey; yazabildiğim zamanlar, mutsuz olduğum zamanlarla eş anlam taşıyordu. zira mutluyken yazmak istemiyor, bundan zevk almıyordum. mutluyken, yazabildiklerimi ya da yazabileceklerimi yaşamak çok daha tatlı geliyordu. bu yüzdense, artık tekrardan yazabilirim. ancak ne bir yazar olmak istiyorum, ne de harika bir kitap yazıp insanların bunu okumasına sebep olmak. hatta bir dilek hakkım olsa; bir şeyler yazdıktan hemen sonra, yazılarımın kendi kendini imhâ etmesini dilerdim. çünkü hiçkimse yazdıklarımın ya da yazabileceklerimin kahramanları olmak istemez. sanırım en büyük zaaflarımdan bir diğeri de, turuncunun harikalar yaratabileceğine inanmaktı. ama bu zaafımdan kurtuldum, şuan turuncudan nefret ediyorum.

. .çünkü ben, kendimle tanıştığım o fazlasıyla sıcak 18 ağustos gününde:-

"Çok daha sıkıntılı zamanlar olacakBirlikteyken her şey yolunda gitmeyebilir. Hayatın kontrol edemediğimiz kısımları olmadık şeylere burnunu sokabilir. Ama sokakta dahi yatıyor olsam, ilk görmek istediğim insan sen olacaksın. Bundan eminim. Karnımın doyduğunu ancak senin de doyduğunu bildiğim zaman hissedebilirim. Yatakta dönüp durduğun geceler mışıl mışıl uyuyan biri olmayacak yanında. Saatin gecenin kaçı olduğu ya da sabah kaçta kalkacağım saçma birer ayrıntı olacak.

Kalkıp, sana sıkıca sarılıp, seni dinleyip, saçlarını okşarken seni uyutacak biri olacak. Senin ihtiyaç duyduğun hemen her şeyi karşılayabilmeyi umuyorum. Yerini tutamayacağım şeyler elbette olacaktır. Ama bu, günün sonunda benimle uyuyacağın gerçeğini değiştirmeyecek."

ve benzeri müthiş söylemleri olan bir kadına teslim olmuştum..