5 Mayıs 2014 Pazartesi

~hislerinianlıyorumamayazınıniçindesaklıbiryanlışınvaryazısıdırbu.



. .."merhaba" diyerek giriş yapmak istiyorum bloguma. sonra devamını getirmek istemiyorum. yazasım var ile yok arasında gidip geliyorum sürekli. aslında yazasım var ama mürekkebim sınırlı. kuru bir merhaba gibi görünebilir. hatta "bu adam sadece merhaba yazıp çıkmak için mi blog yazmış" da denebilir. içinde bir sürü anlam gizli aslında. mesela mı?

mesela;-
merhaba blog, iki-üç kelâm edip saklandığım sandığıma döneceğim. içinde mektupların, oyuncakların, şişirilmeyi bekleyen balonların ve yer yer yağmurlu kara bulutlarımın içine gömülü olduğu o sandık. saklayıp turşusunu kurduğum ve sonrasında unuttuğum niceleri vardı içinde. hepsini hatırladığımı sandığım..
sonra çayıma attığım iki küp şekeri karıştırırken bardağa bilerek vurduğum çay kaşığım var.. bil ki, sinirliyim o zamanlar.
huzur ve hüznü birarada bulundurduğum saçma bir playlistim var mesela. dinleyen insanların kulağının pasını silecek türden çoğu. dinliyorlar, hoşlarına gidiyor ve "güzelmiş" diyorlar. yaşadığım hayal kırıklığını tahmin bile edemezsin. hoş, bir şehri bombalar gibi playlist oluşturursan beğenmezler tabi. yine de güzelden daha iyiler. pamuk şeker gibi değiller belki ama kahvenin turuncuya çalan tonundalar. bildin mi?
balkonda oturup çocukların hala yakar top oynadığını gördüğümdeki gibi, annemin tüp çikolata alıp geldiği zamanlardaki gibi, akşam ezanından sonraki yalnızlığımı bahçenin duvarına uzanıp yıldızları seyrederek geçirmek gibi, herkes mahalle maçına gittiğinde ayağımdaki topu duvara saatlerce vurup o pencerenin önünde beklemek gibi, okuduğum bir kitabın sevdiğim cümlelerinin altını çizmek gibi hissettiğim o heyecan. çocuk kalbimi kağıttan uçağın üstüne bindirmiş de, uçurmuş gibiyim şimdilerde mesela. hissettin mi?

benim böyle merhabalarım var blog. ama şuan bunları anlatmaya gelmedim buraya.. çünkü şuan çayıma attığım iki küp şekeri karıştırdığım kaşığımdan çıkan sesle, bir boğanın kırmızıyı gördüğünde çıkardığı sesten daha yüksek bir desibele çıkıyorum. çünkü şuan ne huzurlu bir şarkıyla kulağının pasını silmeye, ne de bahçe duvarına uzanıp yıldızları saymaya gelmedim. buruşturup attığım bir sayfanın değerinde bu yazacaklarım. çünkü yazdıktan sonra bunların hiçbirini hatırlamayacağım..

. ."insanoğlundan her şeyi beklerim" dedin kendinden emin. haklı olduğunu bildiğim ama buna inanmak istemediğim insanlar var hayatımda. mesela hayatımın hiçbir yerine sokmadığım, varlığından hiç haz duymadığım, kusurlu bir metin okurken hissettiğim o iğrenç duygu gibidir yalan. o yüzden bunu beklemem hayatımdaki insanlardan. güven ve inançla ilgili bir yazı okumuştum çok sevdiğim o kitapta. o gün hayatım değişti tümden. zaten hayatıma soktuğum insanlarda önem verdiğim ilk özellikti yalan. söylemeyeceğinden emin olduğum insanları soktum. güvenmek istediğim için güvendim, inanmak istediğim için inandım hayatımdakilere. böylece hiçbir zaman kırılmayacak duvarlar inşa etmiş oldum. söylediklerine inancım, kendilerine güvenim tamdı. ufak tefek çizikler oluştuğunda duvarda, "hayır! yalan yok, gizli saklı hiçbir şey yok." diyerek huzurla yürümeye devam etmek gibisi yoktur hayatta.

. .uyurken çorap giymeyi sevmiyorum. kumlara çıplak ayak basmak neyse, yatağa çıplak ayak girmek de o benim için. uyandığımda çoraplarımı giymem gerektiğini hatırlatmana ise bayılıyorum. "ayağında çorap var mı?" sorusunun ne kadar özel olduğunu ikimizden daha iyi kimse bilemez muhtemelen. bilmelerine de gerek yok zaten.

. .yakındığın şeyler var ve bunlarda çoğu zaman haklısın. en basitinden birkaç cümleye ihtiyacın oluyor, bazen veremiyorum. ama o zamanlarda benim iki kelimeyi neden biraraya getiremediğimi sorgulamıyorsun mesela. evet, ben yazarım. sana dair kelimelerim de, mürekkebim de bitecek değil ya.. bi' sürü şey yazdım, yine yazarım. ama kendime tükendiğim zamanlarım var benim. yazamıyorsam suçlusu sen değilsin. ama açacağım sensin. bira şişesinin kapağını açmak kadar kolay olmayabilirim. lâkin anahtarı kurbağa yutmuş, çilingir tahtalı köyü boylamış, paspasın altında yedek anahtarı olmayan bir çelik kapı kadar da zor değilim. hiçbir şeyi yüzüne ya da kafana vurduğum yok ama en az senin kadar mesafeleri kapatmak için uğraşıyorum. seni doyumsuz biri olarak asla görmedim, görmem. ve sana "al bak, bunları veriyorum. bunlarla yetin" diyecek kadar vurdumduymaz da değilim. sevdiğim kadınsın vesselam, avucumu açtığımda dünyaları hissettirmeliyim. her daim hissettiremiyorsam şayet, vardır bi' sebebi..

. .yapma.. kızgınlığın ve kırgınlığınla savaşıyorsun, biliyorum; ama o huysuz ve çirkin silahını bana doğrultma. yanlış bir şey yapmazsın, biliyorum; ama sen yine de benden bir şey saklama. çünkü ihtiyacın olan her koku, her tat bende mevcut kadın. onu almasını bil, inan zor değildir. ben sana zaten dünden vermeye razıyım.

. .hırsla yudumladığım çayımı bitirdim. çayı benim kadar sevmediğini biliyorum. peki sen benim neden bu kadar sevdiğimi biliyor musun?.

1 yorum:

-lâl'im 'si dedi ki...

Bu merhaba ne kadar ''dolu'' bir merhaba olmuş.