22 Mart 2020 Pazar

~bensen(o)

O, büyüyordu. Sallanan tahta köprüyü çoğu zaman tek başına geçiyor ve bir gün kaygısız adımlarının taşa takılıp yuvarlanacağını bilmiyordu. O zaman gelene kadar ise ona öğretilmiş, programlanmış bir mücadelenin içinden çıktığını anlamayacaktı. Önemli değildi aslında. Sonuçta herkes aynı olmakla meşgulken, o neden farklı olmayı seçecekti ki?

O, salıncakta sallanan küçük bir çocuğun kalbine sahipti şansına. Hiç biri.nden ve aslında kimse.den nefret edemeyecek kadar güzel kalbinin zamanı geldiğinde yosun bağlayacağını bilmeden yürürdü yolun ortasından. Hem kimse de uyarmamıştı zaten. Uyarsalar bile ne fark eder? Yine temiz düşüncelerini alıp bavuluna, bildiğini okuyacaktı sonuçta. Farkında olmadan sevecek, farkında olmadan üzülecek ve yine hiç fark etmediği biri tarafından sevilecekti. Kendini, ona bakanların gördüğü gibi görene dek yalnızca aynada görecek, kendini bile fark etmeyecekti. Sonra her seferinde tarih tekerrür edecek, usulca büyüyecekti. Aslında hiçbir şeyin kontrolünde olmadığını öğrendiğindeyse, kendini kimse.nin fark edemeyeceği bir sahil kenarına sürüklenmiş kum tanelerinden biri gibi hissedecekti. Hiçbir yeri mesken edememiş, dayanamayacağı vaziyette virane olmuş, şimdi nerelere gideyim diye düşünürken celladının geldiğini dahi görememişti.

O, bir kuşun masumiyetine yakışır şekilde yaşamıştı oysa. Hiçbir mazerete dayandırmadan yaşadıklarını, bilakis, kaçmadan kabullenmişti olduğu gibi. Sonsuz mutluluk diye bir şeyin olmayacağını biliyordu belki sadece, lakin yine de istemişti onu. Muhtemelen tek tezatlığı da buydu. Kırılgandı gözleri, bir damla suyu akıtacak bahanesi hiç bitmezdi. Burnunun ucu sızlardı da ses etmezdi sırf aldığı nefese hakaret olmasın diye.

O, tıpkı herkes gibi öldü. Kokusu da yanında gömüldü.

Hiç yorum yok: