30 Eylül 2013 Pazartesi

'turuncu kaplı defter. -1-



. ..zamanın benden çalmaya çalıştığı en önemli şeydi özgürlüğüm. nitekim ben de zamanında başkasının özgürlüğüne kastetmiştim..

bir oyun oynamak istedi rüyamdaki yeşil gözlü adam. yaşlıcaydı ve yüzünü, buruşuklukları ile ak sakalları gizliyordu. tel tel gri ve uzun saçları vardı. bana bir kadın getirdi ve "bu kadına aşık olmazsan oyunu kazanacak ve özgür olacaksın. şimdi uyanacaksın ve oyun başlayacak" dedi.
'uyandım.
yatağımda rüyanın ve uykunun sersemliğini atmak için birkaç dakika durdum. penceremden içeri giren güneş gözlerimi taciz edercesine rahatsız ediyordu. kalkıp kendime bir kahve yapmak için mutfağa yöneldim. mutfaktan içeri girecekken kafamı kaldırıp baktığımda, karşımda üstünde sadece benim gömleğim olan ve bana kahve hazırlayan bir kadın vardı. kafasını bana doğru çevirdi ve gülümsedi. sonra kahveme üç kaşık şeker atıp karıştırdı ve bana doğru yöneldi. bardağı iki elimin arasına sıkıştırıp ayak parmaklarının ucuna çıktı ve yavaşça dudağıma bir öpücük kondurdu. mutfaktan çıktı ve evi çok iyi tanıyormuşçasına hızlıca evin içinde dolaşmaya başladı. olduğum yerde kaldım, kıpırdamıyordum. sonra kahvemden bir yudum alıp masanın üstüne bıraktım. sağ kolumu koparırcasına sıktım lâkin bu bir rüya değildi. masanın üstüne bıraktığım kahvemi aldım ve mutfaktan çıkıp kadının yanına doğru yöneldim. evimde mutfaktan çıkınca ufak bir koridor vardır. koridorun bitiminde çalışma odam, solunda salonum ve sağında da yatak odam vardır. mutfaktan çıktığımda şuanki bulunduğum evde bunların hiçbirisinin olmadığını fark ettim. uzunca bir koridor sonunda büyük bir oda vardı. içeri girdiğimde sol tarafta harika bir kitaplık gördüm. büyüklüğü göz kamaştırıcıydı ve kitaplığın dizaynı da hoşuma gitmişti. yüzlerce kitap vardı belki de.. hayranlıkla izlerken hemen odanın köşesindeki beyaz deriden koltuğun üzerine uzanmış olan kadın "en alt ve en solda turuncu kaplı bir defter var, onu alıp otuzsekizinci sayfayı okur musun bana?" dedi. hiçbir şey demeden defteri aldım ilk sayfasını açtım; 'bugün seni uyandırmadan önce başına dikilip bir masal anlatmamı istemiştin, sana en güzel masalını yazdım' yazıyordu güzel bir el yazısıyla.. sayfaları çevirirken her sayfa altının numaralandırıldığını fark ettim. hemen otuzsekizinci sayfayı açtım ve hafif sesli okumaya başladım:-

'düşlerine girmek istediğim adam
hiç yıkılmasın diye çabaladığım o ağaçtan evimize baltalar vuruyorlar şimdi.
ama biliyorum ki tutunacağız birbirimize
ve yıksalar da ağaç evimizi, biz yıkıntıların altından el ele çıkacağız dışarı.'

beynimden vurulmuşa döndüm. gözlerim anlamsızca daldı kitabın sayfasına ve bi' an düşünmeyi bıraktım.. bir kadın, bu denli çekici ve zeki olamazdı gözümde. aşık olma yetimi kaybettiğim zamanlar epey ufak olduğumu hatırlıyorum, sonrasında kadınlar benim için cinsel bi' objeden başka bir şey olmamıştı.. ilk defa bir kadının beni bu kadar iyi tanıdığını düşünmeye başlamışken, onun köşedeki beyaz deri koltuğun üzerinde uzandığı aklıma geldi. kafamı çevirdim ve birkaç soru yönlendirecekken koltuğun üzerinde köpeğimin yattığını fark ettim. şaşkınlık içindeydim ve hiçbir şey anlamıyordum. her şeye anlam yüklemekten keyif alan ve anlam yükleyemediğim her şeyden nefret edip kaçan ben, şuan sadece merak içinde çıldırıyordum. n'olduğunu anlamak istiyordum, neler olup bittiğini düşünmekten kendimi alamıyordum..

defteri yanıma aldım ve kendimi evden dışarı attım. gitmekten keyif aldığım bir cafe vardı sokağın köşesinde. içeri girip lattemi yudumlarken bu turuncu defteri sonuna kadar okuyup bitirmek istiyordum. etrafımda insanların olması, delirmiş gibi hissetmemden alıyordu kendimi. bu yüzden kalabalığın yoğunlaştığı masaların ortasındaki boş masaya diktim gözümü. defteri okumaya başladım ve birkaç dakika sonrasında daha siparişimi bile vermemişken önüme latte getirdi bir bayan çalışan. fincanın ile tabağın arasındakinin peçete olmadığını anlamam çok sürmedi. bir kağıt vardı ve içini açtığımda sadece 17 yazıyordu. arkamı dönüp kadına seslenecekken, içeride sadece erkek garsonların olduğunu gördüm. tekrar önüme dönüp gözümü masaya diktim ve masa numaramın 17 olduğunu fark ettim. kendi kendime gülümsedim saçmaladığım için. bir gün içinde daha ne kadar anormallikle karşılaşabilirdim ki zaten.
'sayfalarca ilerledim.
bir sürü garip ve anlamsız hikâyeler ve hepsinde hoş bir gizem vardı -17. sayfaya kadar-.

'iliklerime kadar aşkınla ıslandığım adam
sadece, hayatında içtiğin sütlü kahve kadar bile bir değerim olsun diye uğraştım hep
evine yakın olmana rağmen, yağmur yağdığında dahi sığındığın o sevimli mekânda tanıştık
masalındaki en sevdiğin satır, çorbandaki en lezzetli mantar parçacığı olmak istedim
ve dudaklarımdan süzülen öpücüğün en kıymetli adresiydi kristal kirpiklerin.'

Dipnot: Bu hikâyenin gerçeklikle uzaktan yakından alâkası olabilir. Bu yüzden, emeğe ve yaşananlara saygı duyulması gerektiğini asla unutmayalım. Eskiden yaptığım gibi, bu hikâyeyi de seri hâlinde yazacağım. Umarım, kendimden beklentimi karşılayabilirim. Saygılar :)

Fotoğraf Alıntıdır.